Karşın Edebiyat, Sanat, Düşün Dergisi
Mart 2008, Sayı:6
Şiirleri Üstüne Başına Benzeyen Şair: İLHAN BERK
Toprak rengi pardesüsünün ceplerinde insanlar, kentler, nehirler, sokaklar taşıdığını, onlarla dolaştığını söyleyen şair. Dolambaçlı sokakları seven, ancak oralarda yitebilen ve kendini bu yeryüzüne ancak oralarda saçabilen şair. Emeğin tarihinde en sevdiği renk kırmızı, en sevdiği çiçek dünyanın en efendi, en alçakgönüllüsü olarak tanımladığı sardunya ve en sevdiği söz: Ancak fakir olan iyi şiir yazar, şeklindeki şair...
"Sen ki İlhan Berk
Yaşadın iyi kötü
Tanıdın otu böcekleri
Acıyı uzun
Gördün ihtiyar Avrupa'yı, çölü
Yürüdün aşkların üstüne
Aldın dersini
İnce uzun biri..."
Bodrum Halikarnas'ın oralarda belediye çay bahçesine doğru yürüyen ince uzun biri. Birlikte yürüdüğüm avukat arkadaşım işaret etti bana İlhan Berk'i. Bana kalsa bu 'mazlum ozanı', kanında kıyıma uğramışlığın yattığı, bu yüzden asi olan, bu (f) harfine benzeyen yaşlı adamı görmez geçerdim. Üzerinden hüzün, yalnızlık dökülen, soyutla somut, düşle gerçek, eskiyle yeni arası bu ince uzun birine Bodrum Kalesi'nden gözümü alıp da bakamazdım. Nasıl ki 'şair için şiirin koyduğu dünya dışında dünya' yoksa; şairin dünya diye bildiği yalnız oysa, benim de Bodrum diye bildiğim, bana şiir gibi görünen Bodrum Kalesi'ydi o günlerde.
Geçmişi, şimdiyi, gelecek zamanı karıştırıp, Bodrum'u en az üç kadeh kırmızı şarapla içtiğim günlerdi...
Kendi deyimiyle (f) harfi gibi, bu ince uzun adamın, benim gibi, sokaklara bayılan, 'hep bir kıyıya atılmış, avuçiçi kadar, küçük, yoksul, dolambaçlı, eski mi eski, haritalara girmemiş sokakların şairi İlhan Berk olduğunu duyunca, Bodrum Kalesi baş aktörlükten figüranlığa düştü ama 'güzel, insanî' bir griye boyandı, yağmur yüklü bir sonbahar bulutuyla...
Şiirleri üstüne başına benzeyen, yazdıklarından kendi çıkan bu ilginç şair gri bir gölgede bıraktı Kale'yi, o ilk karşılaşmadan sonra. Ne zaman İlhan Berk'i düşünsem, bir ceylan su içmeye indi yanıbaşıma.
"Usumda ben sizinle ne güzel gökler tuttum
Büyüttüm kiliseler gibi yalnızlığımı
...
Böyle bir karanlık, f'li öyle birşeydiniz
...
Bir haziranla bir başka eylül arasında..."
Dizelerini okuyup durduk, bir akşamüstü kütüphaneci arkadaşımla, belediye bahçesinde çay içerken. Biraz arkamıza düşen yan masada bir tomar gazeteye göz gezdiren, esmer, uzun, zayıf ve sabahları erken kalkan f'nin yanına gidelim; harflere kişilik kazandırmanın gizemini soralım ona dedik. Nasıl oluyor da büyük İ ağırbaşlı ve gülmez, C içedönük, kapalı ekonomi adamı, küçük b duru ve dişi, bir gizemlilik otağı sanki, R canavar sesli, h erotik, j askersi, g utansak, K şovalye yüzlü, Ö kalvenci, büyük I fahişe oluyor, öğrenelim bakalım, dedim ben...
İlhan Berk ilgimizden çok mutlu oldu, ne de olsa yalnız kadınlardan gelen mektuplara alışık, zarif bir adam. Üç Kere Seni Seviyorum diye uyanan bir erkek hangi kadının hoşuna gitmez, hele son dönemde salt aşkı ve yalnızlığı işleyen, bu uğurda şiiri kesen, dağıtan, parçalayan, 'yaralı bir bütünlük' isteyen şaire hangi duygusal kadın kalbi karşı koyabilir? Anlatmadan duyuran, hissettiren, konudan çok ruh halini önemseyen, ilk dizeyle 'şiirin boyunu posunu' saptayan, adlandırmadan çok görüntülerle söyleyen usdışı ürüne hangi şiirsever alıcı olmaz? O kadar hevesliydik ki, hemen bir randevu kopardık şairden, kendisini evinde ziyaret etmek için...
Berk'e imzalatmak üzere Barlar Sokağı'ndaki kitapçıda bulduğumuz Akşama Doğru ve Aşk Tahtı adlı kitaplarını alıp, Tayyareci Ethem sokaktaki randevumuza tam saatinde gittik iki gün sonra. Atımı İstedim Evin Göğü Gerindi tarzında sentaksı kırık şiir gibi bir evin balkonunda bizi bekliyordu İlhan berk. Yüksek bahçe duvarında bitkiler arasında kalan kapıyı fark edemediğimizi anlayınca bize seslenmiş; kafamızı kaldırınca İlhan Berk'i gördük, Bodrum'a asla dikilmesini istemediği heykeli gibi durmuş bizi gözlerken. Kendi dahil kurulu bütün düzenlere karşı çıkan, bu yüzden tanıma gelmeyen buğulu, şiir bakışlı gözleriyle. Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum, iyi ki gelmediniz, kapıda kalacaktınız, gibi bir espri yapar mı diye bekledim ben ama şair Yavaş Yavaş Geçtim Kalabalıkların Arasından der gibi yürüyerek bizi içeriye aldı...
Çok sade ve zevkli döşenmiş evinde ben, Bodrum Kalesi'ni içine alan bir açıyla oturdum; kütüphaneci arkadaşım da yatak odası pufuna benzeyen bir tabureye ilişti. Söyleşilerinden birinde "Benim şiirimden anlamak herkese verilmiş bir hak değildir" dese de o gün İlhan Berk bize evinin neredeyse her yanını tanıma hakkını verdi. Üstünde el örgüsü, rengârenk bir örtünün serili olduğu yatağını gösterdi bize. Birtakım koridorlardan geçirip, birkaç basamak merdiven indirerek, evin arkasına saklanmış, küçük, gizli bir bahçeye çıkardı. Bir kapıyı açıp bizi içeri buyur ettiğinde 'bir sessizliktir şiirin yazdığı' dercesine bir köşede duran tahta yazı masasını ve kitapların çift sıra dizildiği, 'yeryüzünün durduğu, soluğunun kesilir gibi olduğu sesizlik' de ünlem işaretleri gibi duran kitaplığını gördük.
"Şairlerin hayatı yoktur...Dünya onlar için yalnız ve yalnız yazılacak bir yerdir. Bunun dışında dünya yoktur. Je ne vis pas, je l'ecris.Yaşamadım, yazdım. Hepsi bu..."
Fransızca öğretmenliğinden gelen bir alışkanlıkla olacak İlhan Berk bize kendi kütüphanesindeki hangi kitapları alıp, halk kütüphanesine götüreceğimizi; hangi yeni baskı kitaplarını kendi adına müdüriyete teslim edeceğimizi birer birer söyledi; ayrıca buzdolabında taze sıkılmış nar suyu olduğunu, onu istemezsek başka birşey seçebileceğimizi de. Kağıtlarla, kalemle, masayla, bardakla bir insanla konuşur gibi konuştuğunu, onları kendinden ayırmadığını söyleşilerinde okuduğumuz ustanın bizimle öğrencileriymişizcesine konuşması hoşumuza gitti ama halk kütüphanesi için imzaladığı kitabı hakkında konuşmaya çekindik, çünkü "Resim üzerine hiç konuşmak istemem" diyordu bir söyleşisinde.
"Benim resimle olan ilişkim çok kendine özgü birşey. Bir çeşit özgürlüğüm de diyebilirim. Ne zaman hiçbir şey yazamasam, ne zaman okuduklarımdan tat alamasam, çiziktirmelere başladığımda büyük mutluluk duyarım" diyordu ama "ben kendimi ressam olarak düşünemiyorum, dahası 'ressam' sözcüğünden tiksiniyorum da diyebilirim. Küçük r sevgi doludur benim için. Fukara bir güzellik ve sevgi. R canavar sesli... " diye sürdürüyordu resim üzerine düşüncelerini.
"Kişilik kazanan harfler ve mistik sayılarla ilgilenmenizin, metafiziğe yakınlığı olduğu bilinen Dünya Kardeşlik Birliği'nin 2006 ödülünü almanızda etkisi olmuş mudur hocam, olmuşsa bu başarınızı büyük M, küçük m ya da büyük Ö, küçük ö, büyük B, küçük b harflerinden biriyle mi ifade edersiniz?" gibisinden bir soru yöneltmeyi tasarlarken, şairin hanım sekreteri giriverdi içeriye, daha önce hiç farketmediğimiz bir kapıdan. Patronunun yalnız olmadığını görünce biraz şaşaladı, sonra halk kütüphanesinden geldiğimizi duyunca, endişeli bakışları rahatladı. Bodrum'da hemen her hafta yapılan bir resim sergisi açılışına yetişmeleri gerekiyormuş. Elindeki araba anahtarlarını şıngırdatarak, hemen çıkmaları gerektiğini söyledi.
Arkadaşımla ben hemen ayaklandık tabii. Geldiğimiz kapıdan çıktık. Şairin alt katta yaşıyor dediği oğlunu hiç görmedik, alt kata nereden girildiğini de.
Bu küçük anıyı bir yıl sonra gri bir öğledensonrasında Bodrum'dan çok uzakta bir yerde yazdım. O gün Berk'ten ayrılırken, izlenimlerimi yazıp yayınlasam olur mu diye fikrini sormuştum; o da bana, daha çok söyleşiler yapacağımızı, arkadaşımla tekrar gelip kütüphanesini düzenleyip düzenleyemeyeceğimizi sormuştu. Yeni bir ziyaretin kapısını açtığı için hemen atlamıştık bu teklifin de üstüne ama ne yazık ki bir daha gidemedik Berk'in evine. Maddî darlık çektiğim şu günlerde 'şiirden kazanılan parayı çok seviyorum' diyen şair geldi aklıma. 'Anılardan da para kazanılır mı dersiniz hocam?' deyip, yeniden yaşadım ve yazdım o günü. Je vis, et je l'ecris. Yaşadım ve yazdım. Hepsi bu...
Ayten Suvak
ASlolan ASktır
22 Eylül 2008 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder