21 Eylül 2008 Pazar

Evdeyim Gel

Çevredir temel sorunlardan biri, evlerden oluşan çevre. Evler toplumun aynasıdır: eciş bücüş evler, doğru düzgün evler, zevkli evler, zevksiz evler, tapulu evler, kaçak evler, saray yavrusu evler, gecekondular, bahçeli evler, bitişik nizam evler, birbirlerinin içine bakan evler, birbirlerinin havasını, güneşini, rüzgârını, görüşünü kesen evler, birbirlerini kirleten evler, kötü yola düşen evler...

Türlü türlüdür evler, iyisiyle kötüsüyle. Evler ki söz dinlemezler, başlarına buyrukturlar. Bir kulaklarından girer, diğerinden çıkar öğütler. Bir kapısından girer, diğerinden çıkar yeller. Çok bilinmeyenli denklemdir evler. Sır küpleridir. Bölüm bölümdürler: bölünen, bölen, bölüm, kalan. Kalan orada bir oda, dört tarafı duvarla çevrili bir ada. Üzerinde sessizlik özlemi, müzikten bir rüzgâr mutfak kokar...

Panjur kapaklı gözlerdir pencereler. Rimelli takma kirpiklerdir tül perdeler. Işık sızdırmaz geceye kadifeler. Arzu kol gezer evde. Kıskanç bakışlar atar pencere. Hazırol durur güneşe. Geçit vermez yağmura, yele. Pencere bazen ahşap bazen plâstik bir dünyadır görene...

Yıkılmak içindir duvarlar. Engeldir onlar yan odadaki cezalı aşığa. Kapı duvar olur o vefasıza. Aile fotoğrafları asılmamalı öyle her kareye, duvardan duvara halılar bir de. Bu dağın ardında ne var gibidir duvar. Meraktır, kuyruğu tülü bir ev kedisidir. Düz duvara tırmanan afacandır. Kalorifer dilimlerine destektir, estektir, köstektir, Çin Seddi'dir. Tüketimin yeni efendisidir. Her eve lâzımdır, ne alırsan 1 Milyon'dur. Yasakları fazla doldurmayın, yıkılır duvar. Altta kalır insanlar. Trilyonlar akar gizli duvar kasalarından. Kafanızı duvarlara vurunuz servet tutsaklığından...

Duvarlara prangalanır mahkûmlar. Cezadır duvar. İşkencedir çığlıklarla badanalanmış, al kanlara boyanmış. İnsanlık tablosudur duvar. Her tarihe sığar. Dilleri olsa da bir bir anlatsalar. Gün sayma çubuklarıyla oluşur dekorlar. İlk insanın resim galerisidir duvar. Müteahhidi doğadan, betonarme, yığma, karkas, kâgir mağara sarkıt dikitidir. Banyo, mutfak ve balkonlar fayans, tavanlar alçı, saten boyalı, kapılar hırsız alârmlı, dolaplar naftalin torbalı, salonlar billur avizeli. Kapı gıcırdar, TV konuşur, duvarlar alaya alır insanlık hallerini...

Kırmızı fabrika tuğlasından duvar örülür bazen, ev üretkendir o zaman. Vardiyalı çalışır gelen giden. Anahtarla açar kapıyı bazıları. Çalar kapıyı ana kuzuları sınamak için dört gözle beklenip beklenmediğini. Ne kapıcı olmak ister insan ne de duvarcı: ya 'Rıza efendi, iki ekmek bir süt!' olur sonu ya da nesli tükenen taş devri duvar ustacılığı...

'Yankee Go Home!' yazılmaya bozulur bazı duvarlar. İsterler ki Çırağan yolundaki gibi güzelce boyansınlar; millî bayramlarda asıl onlar bayram yapsınlar en asil kahramanlarla. Haykırırken onlar sonsuzluktan, kulaklarımız duvardan. Duymayız kurtuluşun toplarını uzaklardan...

Çadır kurmuşuzdur arka bahçede. Ev harabe. Duvardan bir iskelet. Tinerci çocuk yuvası bu şirket. Öksüzlere buradan selâm. Mülkünüz tapuludur dış sermayeye. Oturmayın öyle eşikte. İftiraya uğrarsınız siz de. Sen çocuğum, sen kara gözlüsü, sen anlat masalını, nasıl geldin bu mahalleye?

Hızlı hızlı çık yarısı kırık merdivenleri. Kaçamazsın polis ağabeylerden. Kaçamazsın bilincini yok eden sefilliğinden. Gökyüzüne merdivendir geleceğinin belirsiz basamakları. Yarım pabuçlarında kurumuş köpek pisliği, ağır ağır çıkacaksın çaresiz bu merdivenleri. Komşu al dedik sana ev aldın meteliksiz, seni gidi seni. Dam metelik dinlemez. Gökyüzünü göstermez. Evde sanırsın kendini. Kaç yıl yedin sen bakayım, kapkaç fedaisi?

Damdan düşer gibi oldu bu soru. Balkondan uçtu bir çocuk Pokemon, oyun hastası. Balkon, çarşıya uymayan ev hesabı. Çocuğun sahte rakıyla gümleyen alkolik babası, övünme sakın mülkünle. Ev sahibi, hani bunun ilk sahibi olur deyimde. Evin direği girer bir mezar taşına. Betondan bir duvar konur çukura. Bir göz ev tuttu işte adam sonunda. Ev bark sahibi olunca ev açacak evinin kadınına. Ev halkı çoğalacak birer ikişer üçer dörder. Ev gailesi nedir bilmez olur mu bebeler? Pencereleri kağıt mendille silmezler. Otomobil pencerelerine ilenirler. Dilenirler. Evde kalmaz hiçbirisi. Ev işletir ötekisi. Evlere şenlik, evin yolunu şaşırır birisi. Ev yemeği kokusu almıştır sümüklü burnu. Sulanır ağzı. Yollanır harabeye. Düzgün aile çocukları da patates kızartmalı, köfte kokulu evlere.

'Evli evineee, köylü köyüneee, evi olmayan, sıçan deliğineee!'

derler bizim fakire. Yutkunur o da öylesine. Eee, nerede senin anan baban? Biri hovarda, diğeri mezarda! Niye demişler: 'Evi ev eden avrat, yurdu şen eden devlet.' Biz battık hepten evcek. Haydi bir koşu çağır şu genelevden ananı. Belki bir dayak yersin, bulamazsan patatesli, köfteli sofrayı. Kırarken evciment baban mezarını: 'Bu harabe birgün hesap soracak sizden!' diye bağırır evler evlere, sağır eden bir gümbürtüyle...

Eyvah, herşey bitti!

Bağırır fahişe Ayçe
Yakalanacak odada başka biriyle
Çare yok sahte ecele
Belâlısı gelecekmiş acele
Tam on ikiyi beş geçe
Emaneti almaya bu gece
Kulakları sağır eden bir gümbürtüyle
Dan dan dannn
Belâlı hergele namlı Zelzele nara atar geceye...

Evde misin kız Ayçe, açsana kapıyı leeen...


Ayten Suvak

ASlolan ASktır

Hiç yorum yok: