22 Ocak 2015 Perşembe

AS-Ben Deniz

Ben Deniz… Yıl 1989. "Ben ve Ailem" merkezli çemberi ilk kırışım. Fakülteden arkadaşlarla yaz tatilinde Bodrum'a tur düzenliyoruz. Herkesin "Bodrum Bodrum" diye tutturduğu yılların başları ama biz "uslu çocuk" larız; merkeze yakın bir körfezde bir pansiyona doluşuyoruz; odalar haremlik-selamlık. Ev havası taşıyan bir yer; belli ki yabancıların da hoşuna gidiyor. Yan odada İngilizce mi, Almanca mı, bir türlü karar veremediğimiz bir dille konuşan çiftin Hollandalı olduğunu öğreniyoruz yemekte. Bir de Romanyalı çift var. Göçmen pansiyoncunun memleketlisi oluyorlarmış ve Marinella öyle seviyormuş ki kocasını, evlilik yüzüğünü bir takmış, takış o takış, bir daha hiç çıkarmamış. Biz fakülteli kızlar, imrenerek izliyoruz bu aşıkları, ama, hayret, Marinella'nın parmakları bomboş o akşam. “ Üzülme, yosunların içine düşmüştür, hem sonra sen fazla açılmıyorsun ki, oralardadır…” Bilmece gibi konuşmaların sırrı az sonra çözülüyor. Yurt dışına ilk çıkışlarıymış; seyahat iyi gelmiş, Marinella'ya; bıngıl bıngıllaşan vücuduna Ege suları ve Bodrum geceleri yaramış: “ İnceliyorum bak Victorescu!” diye sevinirken, bir sabah denizden çıktığında: “ Marinella, Marinella, buldum canım!” Dostluk kurduğumuz pansiyoncu hanım böyle tercüme ediyor bize Victorescu'nun heyecanını. Sportmen genç adam dalmış ağaç gibi yosunların arasına, didik didik arayıp bulmuş evlilik yüzüğünü; Ege'nin namlı balığı "çipura" lardan birinin karnına girip, yemekte önlerine çıkma gibi o romantik masala boşverip! Bu yakından tanık olduğumuz aşklarla biz sevda meraklısı kızlar eriyip gidiyoruz. Hollandalı çift evli değilmiş, birlikte yaşıyorlarmış. Aa, bir hayret ediyoruz o zamanlar. Arkadaşlardan biri "ailem beni öldürür" diyor. Yabancılar, "öldürme" lafından "hunhar Türkler" sonucuna atlayıvermesinler diye, lafı değiştiriveriyoruz. Dikkatimizi çekiyor, Lena'nın elinde incecik bir "pembe" kitap var; ama benim aklımda "kırmızı" olarak yer ediyor o; ya kapağındaki kırmızı elbiseli kız yüzünden, ya da adından dolayı: "Red Hues of Passion"- Tutkunun Kırmızı Hareleri Evet, benim ilk pembe dizi kitabım İngilizce, Lena'nın hediyesi. Yeni Zelanda'ya göç eden Hollandalı bir kızın aşk öyküsü. Beni bir sarıyor kitap, "arayan bulurmuş mevlasını da..." ya, ben de bizim fakülteli gençler arasında hayallerimi somutlaştıracak bir tip aranmaya başlıyorum. Daha önceden pek dikkatimi çekmeyen, aslen Bodrumlu, bir arkadaş, Yeni Zelanda'nın yemyeşil çayırlarında koyun besliyor oluyor, deri ticareti için, kendi ailesi Bodrum'da deri işleri yapıyor ya. Yangınıma körükle giden kırmızı kitap elimden düşmüyor, bir gözüm onda, bir gözüm sevgilimde mekik dokurken. Kız arkadaşlarım şapşallaştığımın farkındalar; beni bir deşiyorlar; itiraf edemediğim duygular damla damla iniveriyor o an yanaklarımdan… “Kızım deli misin sen, ondan başkasını bulamadın mı? Her ay üç hafta depresyona girer o, bilmiyor musun?” Bilmiyorum. "Aşk içinde yarattığımız insanın o insan olmadığını, onda var saydığımız değerlerin birine bile sahip olmadığını anlamamız niye bu kadar uzun sürüyor, diye soruyorum ona…" diyen İnci Aral, "Ölü Erkek Kuşlar" ı daha yazmamış; ben de duygularımı ileri geri tartabilecek olgunlukta değilim daha. O zamanki aşk tarifim "gönderilmemiş mektuplar"; aşkı aşk adına yaşamak yerine, ille de evlilikle noktalanması gereken toplumsal bir görev olarak görmemiz keyfiyeti bir de. Böylece ne ben yaklaşabiliyorum aşka, ne de benim Bodrumlu. Hafifçe eğri, kaslı bacaklarının, güçlü sırtının, kısık boynunun, uçsuz bucaksız çayırların gizemini yansıtan yeşil hareli gözlerinin içimde "Red Hues of Passion" ı kışkırtması bir hafta kadar sürüyor; sonra "evli evine, köylü köyüne.." Benim yaşanmamış aşkım da aşağıdaki şiirle yıllar sonra ölümsüzleşiyor… Ben Deniz Güven Zweig Bir delikanlıyı hatırlıyorum o şehirden Denizi mi göğü mü yanıbaşıma getiren Gözleriydi Her türlü özlemden alıkoyardı beni Geceleri çalışırdı gündüzleri benimdi Uykuları haram ederken Sarılırdı boynuma günah gibi Meğer haramdaymış gözleri Mavi mavi ışıldarken Bir kadına Marinella bekle Deyiverdi Oysa benim çeyizimdi sözleri İçindeki pırlantalar eserimdi O zamanlar bilemedi değerini Ama şimdi diyorlar ki Hediye edesiymiş bana o şehri Ölürüm de dönmem dediğim Acaba vazgeçeyim mi Yardan ya da ölmekten Silmeden haritamdan Ol Şehr-i Aşkım'ı Balık kokulu ellerimle Değiştirirken kaderimi Bodrumlu balıkçının karısı Fishy Ben değilim iyi ki Zaten uydurma bir aşktı Adım gibi tıpkı Yani Ben Deniz Güven Zweig İkinci soyadım da Şvayk Hatırladınız değil mi Aslan askerli bir şey hani… "Benim Adım Kırmızı" demek geliyor içimden ama, ödüllü yazarımız Orhan Pamuk'a ayıp olur şimdi... Ayten Suvak

Hiç yorum yok: